top of page
  • Yazarın fotoÄŸrafıMurat GençoÄŸulları

17 Aralık Raporu

30 Mart seçimleri her ne kadar Tayyip Erdoğan eksenli ilerliyor olsa da, yerel seçimlerin kendine özgü dinamikleri vardır.  Seçmen, kazanmasını istediği partiye oy verebildiği gibi, bazen de kazanmasını istemediği partinin karşısında en güçlü olana oy verebiliyor.  Kazanmak kimi zaman da kazanmasını istemediğinin kaybetmesi üzerine bir hesaplaşma olarak görülebiliyor.


Yerel seçimlerin dinamiklerinden biri de tabiî ki adaylar. Siyasi gündem veya diğer faktörler seçim sonuçlarına bir parça etki edebilir. Fakat bu etki zannedildiği kadar olmayacak gibi görünüyor.


Türkiye’nin her il ve ilçesinde, seçimler iki parti arasında geçiyor. Bu iki partiden biri hep Ak Parti. Seçimin iki muhalefet partisinin arasında geçtiği bir il veya ilçe yok. Tabiî ki bu da bize, bu seçimlerde Ak Parti’nin birinci parti olacağının bir ipucunu vermektedir.


Doğru aday gösteren kazanacak. Partiye, lidere, her şeye rağmen yanlış olan kaybedecek. Yani kim ne derse desin, halkta karşılığı olan kazanır.


Kutuplaşma ve gündem siyaseti yapan, bir nevi projesi olmayandır. Yani oynamayı bilmeyen gelinin ‘yerim dar’ demesi gibi. Başbakanın mitinglerinde ve Ak Partili belediyelerinin seçim propagandasında işlenen bir takım temalar ve datalar var. Yapılan ve yapılacak olan hizmetlerin kabul gördüğü söz konusu. Yerel seçimlerde şehrin sorunlarının çözümü ve belediyecilik argümanlarının konuşulacağı yerde muhalefetin buna gerek duymaması, ülke siyaseti üzerinden devamlı bir siyasi malzeme bulması, seçim propagandasının hizmetten öteye siyasi gündemle oy alacak bir duruma gelmiş olması, ülkemizin siyasi geleceği açısından üzüntü ve kaygı verici bir durumdur.


Mevcut olan hiçbir CHP’li Belediyenin şehrin kaderini değiştirdiği ve övgü ile söz ettiği bir belediyesi yok. Belediyecilik hizmet yarışında Ak Parti’nin gerisinde kalmış olması halk tarafından çok net bir şekilde fark ediliyor.



30 Mart, daha çok kazananın değil, kaybedenin daha önemli olacağı ve daha çok konuşulacağı bir seçim olacak.


Cemaat’in oy potansiyeli bence sanıldığı kadar hatırı sayılır düzeyde değil. Zaten ‘Cemaat’, 12 Eylül referandumu hariç, hiçbir seçimde blok halinde bir partiye oy vermemiştir. İçlerinde her partiye oy verenler var. Her biri kendi yaşadığı bölgede uygun gördüğü adaya oy veriyor. Bu sebeple bu seçimlerde ‘Cemaat’in blok halinde bir partiye oy vermesini beklemek biraz fazla iyimserlik olur.


Son zamanlarda halk arasında ‘Cemaat’ ile ilgili oluşan algı öyle bir hale geldi ki neredeyse her taşın altında aranır oldu. Bununla beraber ‘Cemaat’in Kürt Meselesi, KCK, HSYK, MİT ve birçok devlet meselesine müdahale etmesi, hem halkın hem de diğer cemaatlerin tedirgin olmasına sebep olmuştur. Ve bu algı ‘Cemaat’e olan bakış açısını değiştirmiştir.


Buna karşılık ‘Gülen Cemaati’nin dışındaki cemaatlerin açık bir şekilde Ak Parti’yi destekleyeceklerini beyan etmelerinde, bize ‘Cemaat’in kavgalı olduğu alanın sadece Hükumet olmadığını da bir kez daha göstermiştir.


CHP tabanında da ‘Cemaat’in kendilerine yakınlaşmasının bir rahatsızlık verdiği, şimdi olduğu gibi seçimlerden sonra da çok konuşulacağa benziyor. CHP’ye angaje olan ‘Cemaat’in, tabanda meydana getirdiği rahatsızlığın seçimlerden sonra konuşulacak olması nedeniyle MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de bu konuya temkinli yaklaşmasının nedenleri arasında sayılabilir.


30 Mart 2014 seçimleri hiçbir şeyin sonu veya başlangıcı değildir.


Ak Parti’nin bir önceki seçimde kullandığı seçim şarkısı, ‘Aynı yoldan gelmişiz, aynı suyu içmişiz, aynı bağın gülüyüz ve has bahçe olan yurdumuza karşın bu seçimlerde ‘Dombra’ ile sadece Recep Tayip Erdoğan demesi, bize seçim sonrası seçime verilen önemi göstermiştir.


17 Aralık Operasyonunda oluşan algı, kutuplaşmadan dolayı partiler arası oy kaymalarına geçit vermiyor.  Türkiye’deki ayrışmanın bir bölümünün etnik, mezhepsel ve ideolojik nedenleri olsa da, büyük bir bölümü ekonomik. Oy dağılımının ayrışma olarak hesaplanmasında seçmen daha çok ekonomik etkenlerin daha ağır bastığını hissettiriyor.


Türk halkı, kavga edenleri seyretmeyi sevse de kavga edenleri sevmiyor. Çünkü siyasi kavga sonucunda oluşacak ekonomik tahribatın vatandaşı tedirgin ettiği bilinen bir gerçektir.


Tahammül eden kazanır. Çünkü demokrasi, aynı zamanda tahammül etme faziletini gösterme rejimidir.


İnsanları bir arada tutan birlikte yaşatan siyaset değil, milli ve manevi değerlerdir.


 

Murat GENÇOĞULLARI


4 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page