top of page
  • Yazarın fotoğrafıMurat Gençoğulları

Yeni kurulan Partiler Ak Parti için tehdit mi?

Yeni kurulan partiler Ak Parti için siyasi bir tehdit oluşturmakta ancak, R. Tayyip Erdoğan için değil! Çünkü iktidar üreten çevre, başka kimseyi muhatap almamaktadır.


Bu meseleyi tam olarak anlayabilmek için, önce bir çözümleme yapmamız gerekiyor.


16 Nisan 2017 yılında Anayasa değişikliğiyle ilgili bir referanduma gidildi. Bu referandum Başkanlık sisteminin halk tarafından oylanması ile sisteme entegre edilecek bir takım kurumsal değişiklikler içeriyordu. Referandumla yapılan Anayasa değişikliği sonrasında, 7102 sayılı kanunda, seçimlerin temel hükümlerinde değişikliğe gidildi. Buna göre, Siyasi Partiler Kanununun, “Siyasi partiler, tüzük ve programları dışında faaliyette bulunamayacakları gibi seçimlerde başka bir partiyi destekleme kararı da alamazlar” hükmünü içeren 90. maddesinin 2. fıkrası, “Siyasi partiler, tüzük ve programları dışında faaliyette bulunamazlar” şeklinde değiştirildi.


Bu düzenleme ile seçimlerde yapılacak ittifaklar, kırıntı partiler ile Cumhurbaşkanı adayı çıkaramayacak partiler için yeni bir alan açmış oldu. Ardından yapılan seçimlerde her parti kendini kilit olarak lanse etmiş, “seçimin kaderi benim elimde” pozisyonu alarak, kitle partilerini pazarlığa zorlayıp stratejik ortak olmuşlardır. Bu parametre bize, bundan sonra kurulacak partilerin uygulayacakları yöntemlerle ilgili fikir vermektedir. Devlet Bahçeli’nin şu andaki pozisyonunu düşünecek olursak, Başbakan Yardımcısı olduğu dönem dahil, bu kadar güçlü olduğu bir dönem olmamıştı. Ak Parti içinde dahi, “istediği kişiyi aforoz edebilir” gibi bir algı oluşmuştur. Ak Parti teşkilatlarında, Mhp kartı ile koltuk kapmak isteyenlerden tutun da, Mhp vizesi ile atama isteyen bürokratlara kadar birçok örneklere şahit olduk. Fetöcüler bile Mhp ambalajıyla kendilerini kamufle etmek istediler. Aday adaylığı sürecinde, en önemli kriter, halkta karşılığının olup olmadığına bakmak yerine, sözde Mhp’den oy alabilir potansiyeli gösterildi. Bu yaşanan süreçle ilgili zaten birçok argüman bulunmaktadır. Ancak tüm bu yaşananların yanında, hiç şüphesiz Devlet Bahçeli’nin 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki hayati önem taşıyan duruşu ve tavrı göz ardı edilemez.

Bunun önüne geçilmesinin en önemli adımı ve yöntemi, muhalefet partisini güçlendirmek ve sistemin içinde tutmaktır. Bir siyasi partinin iktidar olması muhalefet partisi ile ilintilidir, zira iktidarı sürdürmekte zorlanır. Çünkü bir siyasi parti için, Başkanlık sistemindeki en can alıcı nokta; Cumhurbaşkanı adayı çıkarıp, çıkaramayacağı meselesidir.


Diğer yandan, milleti yoran, perişan eden bu particilik esnaflığı meselesinin bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Muhalefet partisinin güçlenmesi ile seçmen üzerindeki “kilit parti” olma karmaşası Türk siyasetine bir fayda sağlamayacağı ve sürekli olarak bir fırsatçılık zihniyeti oluşturacağından, bu anlayışın ortadan kalkması ve sistemin oturması ancak birkaç seçim sonra mümkün olabilir. 2019 yılında yapılan yerel seçimlerde bu anlayışın belinin kırılması adına, İstanbul’daki sonucun sürpriz olmakla beraber, muhalefet partisinin daha çok Belediye alması adına göz yumulduğunu zannediyorum. Benim kanaatimce 2018 seçimlerini kazanan Recep Tayyip Erdoğan, 2019 seçimlerinde muhalefet partisinin güçlenmesi üzerine bir yöntem kullanmış olduğu yönündedir. Zayıflayan muhalefet karşısında, İktidarı sürdürmenin kolay olmayacağı, sürekli bir arayış çabası olacağı meselesi görmezden gelinmemiştir. Yeni partilerin önünün kesilmesi buna bağlıydı. Güçlü iktidar ve güçlü muhalefetle iktidarı sürdürmek daha derli toplu bir siyasi tabloyu ortaya çıkaracak ve birkaç seçim sonra taşlar yerine oturacaktır. Bu yüzden 2019 Yerel seçimlerinde “ince eleyip sık dokumayı” tercih etmediğini düşünüyorum. Ancak İstanbul seçimlerinde yaşanan sürprizin yanlış yönlendirmeler ve dayatmalar ile yaşandığı çok açık bir şekilde görülmüştür. İstanbul'u kaybetmekten daha vahim olan olay ise, seçimin iptal edilmesinin ardından, çıkacak sonucun öngörülememesiydi. İstanbul menşeli bir partinin, görevlendirme ve planlama hatası yapması, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir durumdur.

Yeni kurulan siyasi partiler ile mevcut partilerin Cumhurbaşkanı opsiyonunun olmaması durumunda, iktidar ve/ya iktidar alternatifi olmak gibi bir konuma gelmeleri mümkün değildir. 2015 ve 2018 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde partilerin seçim alabilecek yüksek profilli bir aday çıkaramadıklarını, parti liderlerinin dahi aday olmaya çalışmadıklarını gördük. Bunun sebebi Recep Tayyip Erdoğan varken siyaset sahnesinin dolu olduğu gerçeğidir. Bu yüzden yeni kurulan partiler, Tayyip Erdoğan için hiçbir tehdit oluşturamamaktadırlar.


Partili Cumhurbaşkanı ve Başkanlık sisteminin, meşruiyetinin tartışılmaması ve en iyi şekilde işletilmesinin yolu, Cumhurbaşkanı olan kişinin iktidarını, halk desteği dışında hiçbir yere borçlu olmadığı bir seçim sonucu olacaktır.

Partisine ve Recep Tayyip Erdoğan’a gönül vermiş insanlardan oluşan Ak Parti teşkilatlarının seçim çalışması yapma ve faaliyet yürütme konusunda yeteri kadar bilgi birikimi ve deneyimi bulunmaktadır. Siyasi emeğin görmezden gelinmesi üzerine inşa edilecek ittifak ve teşkilatlanma modeli, bir siyasi partinin geleceği açısından çok tehlikelidir.


İçinde bulunduğumuz süreçte, Cumhurbaşkanı R. Tayyip ERDOĞAN’ın oylarının arttığı ancak Ak Parti oylarında bir düşüş olduğu söz konusudur. Bu durum Cumhurbaşkanı’na doğrudan veya dolaylı olarak destek veren çevrenin istediği stratejik bir olasılıktır.


Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, Ak partinin güçlenmesi şarttır. Her yapılacak seçimde aday çıkarabilmesi, Tayyip Erdoğan sonrası ve bu ülkenin siyasi geleceği açısından, hiç kuşkusuz büyük önem arz etmektedir. Ak Partideki tıkanıklığa sebep olan hadisenin esas temeli budur. Partinin mutlak suretle, kurumsal kimliği muhafaza edecek bir yapıya kavuşması ve sistemin işlemesi hatta Başkanlık sisteminin geleceği buna bağlıdır.


Murat GENÇOĞULLARI

Sosyal Psikolog-Yazar

150 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page